SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!

Türkiye için ikinci bir Kurtuluş Savaşı dönemi başlamıştır. Seksen yıl önce silah zoruyla, ordularla elde edemedikleri başarıyı yabancı güçler, IMF, Dünya Bankası, AB’nin isteklerini birer birer onaylatarak elde etmişlerdir. 

 
 
Osmanlı Devleti bitti denilen bir zamanda bile düşmanların isteklerini geri çevirmiş, devşirme, dönme ittifakının işbaşına getirdiği ajanlar vasıtasıyla Sevr imzalanmıştı. “Vatan Haini” diye yıllarca bu milletin nesillerine anlatılan Sultan Vahdettin bile en zor anlarında böyle bir tuzağın aleti olmamıştır. Hatırlanacağı üzere Sevr Anlaşması tamamen Anadolu’yu esaret altına alan ve Türk milletine hayat hakkı tanımayan bir muhteviyata sahipti. Azınlıklar istedikleri bütün hakları alacaklar, Anadolu’nun kıymetli ne kadar madeni vs. varsa hepsi aralarında paylaşılacak, limanlar, haberleşme hatları, demiryolları hepsi onların denetim ve kontrolleri altına girecekti. Anadolu parsel parsel yapılacaktı. Ama yapamadılar. Milletimiz Cenâb-ı Hakk’ın desteği ile bu hain oyunların üstesinden gelmişti. Ancak Avrupalı ve yandaşları bin yıllık Haçlı kini ile Sevr’i yeniden Türk milletine kabul ettirmenin savaşını değişik cephelerde vermekten vazgeçmemiş, kültürel, siyasi, iktisadi alanlarda elinden geleni yapmaktan imtina etmiştir. 1952 yılından bu güne kadar içine girmek için olmadık taklalar attığımız AB kapısını aralar gözüktüler, önümüze olmadık şartlar sürdüler. Sonunda alladılar, pulladılar, her şeyi deneyerek Meclis’ten Avrupa için uyum yasalarını bir çırpıda geçiriverdiler. Zavallı milletin olan bitenden asla haberi bile olmadı. O sadece oy zamanında hatırlandı. Üzerinde oynanan oyunları hâlâ öğrenebilmiş değil. Bir devlet düşününüz ki o devletin İçişleri Bakanı onbinlerce insanımızın kanını içen terörist başını bir şehit askerle aynı kefeye koymuş, bunu söylerken kılı kıpırdamamış, istifa etmeyi bırakınız, özür bile dememiştir. Maalesef millet bu zilletin üstüne yatmıştır.

PKK, KADEK’in, AB’nin isteklerinin aynı olduğu, paralel hareket ettikleri görülmektedir. ABD, Ortadoğu’yu işgal planlarının sonuna gelirken yahudi asıllı Barzani Kuzey Irak’ta Kürt Devleti’ni kurmuş bulunuyor. Bunun bir savaş sebebi sayılması kimseyi ilgilendirmiyor bile.
Çıkarılan idamın kaldırılması yasasını sayın vekiller vicdanları sızlamadan imzalayıverdiler. Böylece binlerce evladımızın kanına giren bölücübaşı Apo ipten kurtulmuştur. 

Şöyle bir değerlendirme yapalım: AB’nin en güçlü ülkelerinden olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Chirak 1987’de Paris Belediye Başkanı iken “Türkiye’ye Sevr’i mutlaka kabul ettireceğiz” diye demeçler vermişti. Avrupa Birliği’ne dahil edilecek miyiz? Bunun cevabını onlardan öğrenelim:
Avrupa Birliği Dışilişkiler Komitesi Başkanı Tom Spencer: “Türkler’e ilerde bir gün Avrupa’nın parçası olacakları yolunda 30 yıldır söz vererek hiç dürüst bir yaklaşımda bulunmadığımızı düşünüyorum. Çünkü gerçek; AB’nin Türkiye’yi üye olarak kabul etme yolunda hiçbir niyeti olmadığıdır...” Öyle ise bizim zavallıların bu kadar iştahla Avrupa Birlikçi kesilmeleri neden? Yine kesin bir ifade ile birliğin en güçlü üyesi Almanya’nın eski Başbakanı Helmut Schmitt daha açık söylüyor: 
“Avrupa’nın geleceği ne olursa olsun, Türkiye’nin geleceği yoktur. 70 milyon Türk’ü Avrupa içinde dolaştıramayız.” Adamların Türkiye’nin geleceğini esaret altına alma planlarını bizimkiler büyük bir iştahla yerine getirmeyi idarecilik zannediyorlar.
2001 yılı Ocak ayındaki bir açıklaması ise daha açık: “Türkiye’ye adaylık statüsü verilmesi hatadır. Hatta Sevr anlaşmasının imzalanmış olmasına karşı Türkiye’nin bölünmemiş olması bile hatadır.” Bu sözlerin içinde Avrupa’nın nihayi hedefi görünmektedir. Türkiye bölünmeli, haritadan silinmelidir. Gaye, hedef budur.
Bizim yerli dinazorlar ısrarla Avrupa Birliği’ne dahil olacağız, zengin olacağız, kalkınacağız, ilerleyeceğiz, çağdaşlaşacağız diye masal uydurarak milleti kandırıp istikbalimizi karanlıklara gömmek için ellerinden geleni yaptıkları gibi millet uyumaya devam ededursun Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard D’Estaigne farklı düşünmüyor:
“Bugün Avrupa’da hiçbir lider Türkiye’yi AB’nin içinde görmek istemiyor. Yarın içinde böyle bir niyetleri bulunmamaktadır. Türkiye’nin AB içinde yeri olmayacaktır.” Bunların sözcüleri onların düşüncelerini değişik zamanlarda söylüyorlar. AB’nin genişlemeden sorumlu Komiseri Günter Verheugen farklı şeyler söylemiyor:
“Biz tek uluslararası kimlikli bir Kıbrıs istiyoruz. Türkiye’nin Rum kesiminin AB’ne girmesine ilişkin tehdidinden etkilenmiyoruz. Türkiye bu tür tehditlerin kendisine zarar vereceğini bilmelidir. Bunları yapması kendi üyelik sürecinin önünü keser.”
Kıbrıs Türklüğü için karanlık günler başlıyor. Sayın Denktaş feryad ediyor. Görüşleri hesaba katılmıyor. Kıbrıs verildi diyelim, ardından Ege adaları, onu da hallettiler, Pontus devleti, halledildi diyelim, Fener Patrikhanesi merkezli Bizans devleti, güneydoğunun İsrail bağlantılı Kürtlere satılması, peşinden doğunun önemli parçasının Ermenilere transferi, geçtik Lazların otonomi elde etmeleri(!), esir madenlerimizin (petrol-bor-uranyum-altın vs.) yabancılar tarafından işletilmesi(!), dağların parsellenmesi, ovaların ıslah(!) edilmesi projeleri bizim iyiliğimiz ve üyeliğimiz için sıraya konarak gereği düşünülüp yerine getirilir.

İçlerinde daha namuslu düşünen ve gerçeği dile getirenler de bulunmaktadır. Almanya CDU Koalisyonu Meclis Başkanı Wolfgang Schaeuble de bizim üyeliğimiz konusunda şöyle düşünüyor: “Türkiye’ye kesinlikle AB üyesi olamayacağı söylenmelidir. AB üyeliği yalnızca Avrupa Hıristiyan geleneğine sahip olan ülkeler için söz konusu olabilir. O halde artık Türkiye’ye karşı dürüst davranmalı ve ikiyüzlü politikadan vazgeçilmelidir.” Maalesef AB ülkelerinin dürüstlüğünü bekleyerek zaman kaybetmekteyiz. Bir bir hıristiyan devletler birliğe üye olacaklar ama Türkiye toprakları bölünse bile kapıdan içeriye sokulmayacaktır. Çünkü AB’nin ipleri bile kendi elinde değildir. Bir elit tabaka tarafından ince ayarlarla yönetilmektedir ve dizginler başkalarının elindedir. Sırf birliğe girmek hevesiyle balıklama daldığımız Gümrük Birliği anlaşması bile Türkiye’ye çok ağır darbeler vurmuştur. Bu anlaşma bile Türkiye için felâketler getirdi. Ucuzlayacak denilen hiçbir mal ucuzlamadı, tam tersine pahalılaştı, ithalat patlaması yaşandı. Türkiye açık pazar haline getirildi. AB pazarlarından dışlandı. Bunun mimarı olan Çiller hâlâ başbakanlık hevesiyle milletin oylarına talip olduğunu, Türkiye’nin değişeceğini söylemekten vazgeçmiyor. 

CcC_HaFiK_ÜLKÜ_OCAKLARI_CcC
 
Saat Ve Takvim
 

Ülkü Ocakları
 
Gazete
 
 
Bugün 4 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol