Milletlerin hayatında “din”in önemli bir yeri vardır. Bundan dolayı millet ve kültür tariflerinde “din” belirleyici unsur sayılmıştır.
Türk Milleti’nin hayatında ve oluşumunda “din” önemini hep korumuş; Türk Kimliği’ni belirleyen unsurlardan birisi olmuştur. Bundan dolayı toplumu tanımak ve onlarla ortak bir zeminde buluşmak isteyen liderler, “din gerçeği”ni görmemezlik edememişlerdir. Bu gerçeği görme birkaç şekilde kendini göstermiştir. Bunlardan biri; ya karşı olmak veya tamamen “söylemleri”nin onun üzerine oturtarak dini siyaset malzemesi yapmaktır. Diğeri de; dinin millet hayatındaki önemini kavrayarak, onun “iki tarafı keskin bir kılıç” gibi olduğu şuurunda bulunarak, yerli yerine oturtmak, orta bir çizgiyi tutturmaktır. Bu sonuncu anlayış dinin toplum hayatında barış ve hoşgörüyü sağlama amacına da hizmet eden bir anlayıştır. Bu anlayışın tutturulması dinin mesajının doğru anlaşıl-masıyla yakından ilgilidir. Bu ilginin kurulması için “orta yol"un benimsenmesi önem taşımaktadır.
Dinden beklenenin alınması için de, sınırlarının iyi çizilmesi, aşırılığa varmadan, ifrat ve tefrite düşmeden, değeri ve özü kaybe-dilmeden yapılması lazımdır. Merhum Alparslan Türkeş, bizzat yazdığı kitaplarda, kendi adını taşıyan ve kendisi ile bağlantısı bulunan eserlerde dini din yerinde görmüş, ifrat ve tefrite karşı olmuş, olması gereken konumunda dinin olmasını istemiştir. O, dini siyasete aleti yapmayı düşünmemiş ve siyasete malzeme yapmak isteyenlere de iyi gözle bakmamıştır.
a) Din Anlayışı
Türkeş, Milli hayatında dinin önemli bir yeri olduğunu belirtmekte ve dini lüzumlu bir müessese olarak görmektedir. Onun din ve İslam Dini hakkındaki görüş ve düşüncleri şu ifadelerinde net olarak ortaya çıkmaktadır: “İnsanlar inanç sahibi olmak ihtiyacındadırlar; inanmak ihtiyacındadırlar. İnançsız insan boş bir kabuk gibidir. İnançsız insan pusulasız, dümensiz gemi gibidir. En eski çağlardan beri insan toplulukları gerek kainat hakkında, gerek sürdürdükleri yaşayışla ilgili olarak belirli inançlara göre münasebetlerini, yaşa-yışlarını düzenlemişlerdir.
Her toplumun bir dini vardır. Din, insanlara nasıl hareket etmesi gerektiğini, birbirleri ile en iyi münasebetleri ne şekilde yürütebileceklerini ve insanlara mutluluk sağlama yollarını göste-ren bir inançlar topluluğudur. Her toplumda din müessesesi olagelmiştir. Din müessesesi içtimai bir müessesedir. Hiçbir toplumun dinsiz bulunmadığını ve dinsiz yaşamadığını bugün tespit etmiş durumdayız...”1
Dinin millet hayatındaki yerini ve önemini vurgulayan Türkeş, dini afyon sayanlara da şu ifadelerinde cevap vermiştir. “Milletler dinsiz yaşayamaz. Her milletin dini vardır. Din toplum içinde sosyal bir müessesedir. Bu müesseseyi hiç bir toplum, hayatından söküp çıkaramamıştır. Komünistler, din düşmanıdırlar ve derler ki; “Din milletleri uyuşturan bir afyondur”. Fakat onlar bile bunu söküp atamamışlardır... Toplumun hayatını mutlu kılan, kılmayı düşünen, toplumu yüceltmek isteyen aydınlar bunu nazarı dikkate almalıdırlar. Bunu size ilmi olarak söylüyorum. Bir de işin öteki cephesi var. Dinin insanları kötü yoldan çeviren, mutluluğa götüren esasları olduğunu kabul ediyoruz. Bunu maksatlı olarak istismar eden satılmış cahiller, İslamiyeti kötülemektedirler. Demek ki Dokuz Işığın temel kaynaklarından birisi budur; Türklük gurur ve şuuru, İslam imanı, ahlak ve faziletidir. Yani Türk-İslam ülküsüdür”.2
Türkeş’in ülküsü; Türk Milletinin varlığını korumak, onu yüceltmek ve dünya milletleri arasında seçkin bir yere oturtmaktır. O, Türk Milletinin kurtuluşunu ve yükselişini dini inanışlar ile milliyetçilik ülküsünde görmüştür. Türk Milletini yüceltecek gücün de “milliyetçilik” olduğunu vurgulamıştır. Milliyetçilik’i de; “Türk Milletini, Türk Vatanını ve Türk Devletini sevmek, bunların iyiliği ve yükseltilmesi için köklü bir ihtiras ve şuur sahibi olmak” şeklinde tarif etmiştir.3
Türk Milletini en ileri, en medeni, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsüne sahip olan Türkeş; milliyetçiliği, “herşey Türk milleti için, Türk Milleti ile beraber ve Türk milletine göre sözleriyle özetle-nebilecek, Türk Milletine bağlılık, sevgi ve Türk Devletine sadakat ve hizmettir”4 diyerek açıklamaktadır.
b) İslam’a Bakışı
Türkeş, Türk Milletinin yükselişini ve ona hizmeti, maddi ve manevi unsurda görmekte; Türkçülük, Milliyetçilik anlayışını da manevi şuurlanmaya bağlamaktadır.5 O, Türk Milletinin güç kaynağı olarak, bin yıldan beri kabul edip benimsediği İslam’a büyük yer ayırmaktadır. Türk Milletini meydana getiren fertlerin yaşama felsefesine ve ahlak görüşüne İslam’ın yön verdiğini, İslam’ın hakiki çehresi ve yüksek prensipleriyle ele alınmasının Türklüğe yeni bir güç ve hız vereceğini vurgulamaktadır. Türklük ve İslam’ı birbirine zıt veya düşman görmenin hem Türk Milliyetçiliği hem de İslam için zararlı olduğuna dikkat çekmiştir. Bunları birbirinin karşısına çıkaran insanların; ya bilgisiz, ya gaflet içinde veya Türk Milleti’ni yıkmak isteyen kötü emellerin hizmetçisi olduklarını belirtmektedir.6
O, İslam’ın Türk Milleti için, Türk Milleti’nin de İslam için önemini her zaman ve her vesileyle ortaya koymuş; Türk medeniyetinde ve Türk Milleti’nin yükselişinde İslamî değerlerin önemini vurgulamıştır. Şu ifadelerinde onun bu anlayışı kendisini göstermektedir: “Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve fazileti, milletin kurtuluş ve yükselişinde temeldir. Bu mazide böyle olmuştur, gelecekte de böyle olacaktır.”
|