Şol gökleri kaldıranın,
Donatarak dolduranın,
Ol deyince olduranın,
Doksan dokuz adı ile…
Tarih başladı. Yazıldı destanlar taşlara, gönüllere sevgiler nakşedildi. İl tutuldu, töre bilindi. Üstte mavi gök çökmedi, altta yağız yer delinmedi; nihayetinde TÜRK, töresini ve ilini unutmadı. Atını sürdüğü diyarlar adaleti gördü, il tuttuğu yerler refahı tattı. Oğuz’un torunları, şanlı ecdadının yolunda tek bir ışık buldu kendine; TÜRKÜZ dedi, yurt saldı, savaştı.
Çin’e onlar Kür Şad’ın önderliğinde başkaldırdı, Papa’ya diz çöktüren Atilla onların Han’ıydı. Onlar aç milleti doyurdu, onlar giydirdi çıplağı. Onlar kurdu o büyük cihan devletini, onlar fethetti İstanbul’u. Bayraklarını lekelemek üzere gelen Haçlı zihniyetini Mustafa Kemal’in önderliğinde kovdular bin yıllık topraklarından. İlelebet yaşatacakları Türkiye Cumhuriyeti onların fikriyatı ile devraldı mirası. Bu fikriyatı tahrip etmek isteyen karanlık güçleri Başbuğ’larının kaldırdığı kurt başlı tuğun gölgesinde yok ettiler. Kanlarını akıttılar, canlarını verdiler; Türk Milleti var olsun diye. Yürüdükleri mukaddes yolun haklılığını tarih elbet gösterecekti. Kara Eylül’lerin kara hâkimlerine Başbuğ’larının haykırdığı gibi, onlar da her türlü ihanete haykıracaklardı; ‘Tarih sizi yargılayacaktır.’
TÜRK’tü onlar. Adını Tanrı’nın verdiğine inanan, yaratıldığı günden beri TENGRİ TEK diye haykıran bu yiğitler yılmadı, yıkılmadı. Başardı, başardı, başardı… Başbuğları makam-mevki vaat etmedi. Bu yol çetindi, bu yol uzundu. Karşılarına menfaat teklifleri, engeller çıkarıldı. Bu yolda dayanabilecekler Başbuğ’larının izinde gittiler, gerçekten inananlar O’nun kafilesine katıldılar. Şimdi de inançla, gururla, aşkla yaşatıyorlar bu inancı. ALLAH YOLU’na çağıranın yolundan gitmeyi kendilerine farz bilen milyonlar, dimdik ve vakarla yürüyorlar emin adımlarla. Yine başarıyorlar geçmişte olduğu gibi. Gelecekte de başaracaklar. O, hepsi birer ışık, özü-sözü bir, Allah rızası güden, Peygamber sünneti üzre yaşayan, titreyip özüne dönenlere ‘ÜLKÜCÜ’ dedi. Tarihi yazan ataları gibi; Türk Milliyetçiliği onların fikri, Türk Milleti onların sevdası, ‘ÜLKÜCÜ’ de isimleri oldu o yiğitlerin. Alnı ak, sevdası büyük bu delikanlılar saf saf dizildiler Başbuğ’larının arkasına.
25 Kasım 1917’de dünyaya geldi Alparslan Türkeş. Kendi ifadesiyle annesinin ve babasının bir lütfuydu bu isim. Askerlik idealiyle yanıp tutuştu küçüklüğünden beri. Kuleli Askeri Lisesi’ne kayıt oldu. Türk Milleti’ne duyduğu aşk ve içinde yanıp tutuşan Ülküsü, İstanbul’da fikrî olarak Türkçülük’ün derlenip toparlanması ile birlikte harekete geçmek vaktinin geldiğini söyler Türkeş’e. Kuleli Askeri Lisesi’ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirir. 1938’de Harbiye’den mezun olarak Türk Ordusu’na teğmen olarak katılır.
1944 Türkçülük-Turancılık davası ile tutuklanır tek parti cuntası tarafından. Verdiği ifadede “Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnad edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanımı severim" diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen ceza da daha sonra Askerî Yargıtay tarafından bozulur ve beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atılışıdır ve son olmayacaktır.
Bütün ömrü bu millete hizmet ile geçti Alparslan Türkeş’in. 1960 darbesinin ertesinde sürgünden döndükten sonra siyasete atıldı. Türk Milliyetçiliği’nin siyasî temsil ile ve donanımlı, inançlı bir gençlik ile yaşatılacağına inanıyordu. Bu vesileyle Ülkü Ocakları’nı kurdu. Burada Türk Gençleri’ni dışardan empoze edilmeye çalışılan kirli ideolojilerden koruyarak, bu vatan evlatlarının kendi özlerine bakmalarını sağladı. Bütün ömrü bu millete aşk ve hizmetle geçti.
Bir bayrak kaldırdı tekrardan. Üzerimize örtülen ölü toprağını kürüdü. Yetiştirdiği gençlik, bu millete hizmet ettikleri her saniye O’nun ruhuna bir dua daha göndermekte. Çileli bir ömür, ama taviz vermeden inançlarından… ÜLKÜCÜ evlatlarına bıraktığı düstur bütün bir ömrün özeti mahiyetinde;
“Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından…”
Mekânı cennet, ruhu şad olsun Büyük Ülkü Devi Başbuğ’un. |